31 Ekim 2009 Cumartesi

İSTANBULLLLLLL

ÖZLEMİŞİM buradaki karmaşayı... hareketi... arkadaşlarımı evimi.. çocuğum odasını özlemiş babasından sonra..bana diyor ki annne odamdayım ben.. ders yapıyom.. oturuyor kitaplarını okuyor arabalarıyla oynuyor dağıtıyor.. bana anne daattım odamı diyor.. aferin oğlum dağat odanı istediğin gibi diyorum.. dün akşam bana sarılıp seni çok seviyorum dedi.. içim eridi... babasına sarıılıp seni çok özledim dedi.. duygularını açık açık konuşan bir insan olusun işallah hep.. millet olarak duvarlara yazarız oraya buraya yazarız 10 ayrı dilde yazarız ama söylemeyezi sevdiğimizi..
istanbul yağmurlu.. soğuk... evde olmak güzel... latin müzikleri eşliğinde kahvaltı yapıyoruz insanın içi kaynıyor...

23 Ekim 2009 Cuma

küçük yerde olmak neden güzel

sabah oğlumla hava almak adına dışarı çıktık atladık arabaya çarşıya indik... çarşıya indik diyorum karabük engebeli bir yer dağlık alan..öyle olunca şu an oturduğumuz semt ormana yakın daha yüksek...çarşıda biraz bayır aşağıda kalıyor hızlı yürürsek 15 dakika..biz arabamıza bindik.. doğru boncuk evine..necati hocam ve eşi hatice abla eskiden ev ekonomisi ve iş teknik dersi şimdi adı teknoloji tasarım dersi olan dersin öğretmenleri boncuk ve o derse ait her telden şey var dükkanda..gittiğimizde yeni açmışdı dükkanı dede...şimdi onun çocuklarının da öğretmeniyim.. necati hocam nikah işlemlerimi yaparken bize yardım etmişti... o da ayrı bir küçük yerde olma güzelliği...akın oralarda ıvır zıvırlarla oynarken bizde biraz sohbet ettik vakit buldukça gitsem de biraz takı tasarlasak diye konuştuk buradayken çok sık giderdim yanlarına hatice abla ile çok çantalar diktik kolye küpeler yaptık...sonra elektrikli aletleri tamir eden bahri abinin yanına uğradık kapısının önünde çay içtik küçük bir bedestende iş yeri.. parka gitmek için tam arabamıza binecekken bir baktım benim lise öğretmenim burhan hocam... aaaaaa 530 gülbahar dedi(numaram bile aklında) kucaklaştık.ayak ustu sohbet ettik akını görünce dede de olduk dedi.. uzun zaman oldu görmeyeli matematik dersinde başarısız bir öğrenciydim ama buna rağmen matematik öğretmenimi çok severim.. karabük ilk görev yerim olduğundan burhan hocamın herşeyden haberi vardı..demişti ki çok sevindim seninle aynı okulda çalışmak aynı meslekten olmak çok gurur verici.. biliyorum ki ben de ilerde öğrencilerimle aynı mesleği paylaşacağım ve gururlanacağım..istanbulda olsam benim taa 1990 yılında (19sene önce)dersime giren öğretmenim numaramla beraber adımı bilebilirmiydi? 530

sonra akınla hındılerın yanına gıttık.. bu sefer bizi kovalamadılar yanımızda simidimizle gittik.. devamı akının bloğunda...

22 Ekim 2009 Perşembe

sevgiliye...

Gitsem de her yerde biraz vardır
Hatırda zamansız bir plak
Bir otel kapısı, biraz istasyon
Vardır o seninle birlikte olmak
Buluşur çok uzaktan ellerimiz
Ve nasıl göz gözeyiz ansızın bir infilak.

lise

ben diyorum ya insan hep kendini küçük bir çocuk sanıyor.. bu ara daha çok hissediyorum benle yaş kocaman kadınları görünce allahhhhhhh ben de mi böyleyim diyorum.. ama sevgili eşim benden daha az farkında büyüdüğümüzün.. dün güzel sanatlar lisesinde derse gittim öğrencilerimin iki tanesi lise sondu yani 12.sınıf.. eşim diyor ki e onlar kocaman çocuk seni rahatsız etmesinler... ah canım benim onlar kocamansa biz de artık kocaman olduk... hala beni onbeş kendini de 18 yaşında sanan sevgilim benim..

kıpkırmızı

buraya geldiğimden beri etli yemeklerle annem haşırneşir olmuş ki ancak farkına varabildim... köfte için kıyma aldım kasaptan.. tombalak yüzlü beyaz tenli kırmızı yanaklı güleç bir kasap amca... babam hep ondan alırmış yıllardır.. neyse kıymayı plastik geniş kaba alınca bir baktım kıpkırmızı yani anlatamam nasıl kırmızı olduğunu... çok şaşırdım gelene gidene anlatıyorum.. istanbulda belediyeden beyaz bayraklı bir kasaptan alıyordum kıymamı ama oda pembeye yakın bır kırmızıydı artık havasında mı suyundan mı yeminden mi yoksa kıymaya karıştırdığı fazla yağdan mı nedir istanbuldaki eşe dosta en güzel hediye buradan getirilecek birer kilo kıyma olacak sanırım...

zırrr

tam dersım bıttı okulun bahçesindeyım eve doğru gidiyorum... beynim flüt sesinden şişmiş durumda.. buraya gelince telefon rehberimden sildiğim insanlıktan nasibini almamış müdürüm....

o: kız bana kocanın telefonu lazım
ben: hı ? ne? (şaşkın ben ve tüyleri diken diken olmuş şekilde) buyrun hocam
o:kocanın numarası lazım bi iş var( doğalgaz yapılacak bana nasılsın demeden direk konuya dalıyor)
ben: 05........
o:tamam...
ben: o anda telefon kapanmıs... iyi gü.... diyemedim bile...

bu konuşmanın özünden 4 yıl boyunca nasıl bir insanla çalıştığımız anlaşıyor mu acaba?

21 Ekim 2009 Çarşamba

mim mim mim mummm

ilk mim yazımı yazıyorum tekir beni mimlemiş hep mimliyor fakat hiç yazamıyordum bugün küçük bir aralık buldum yazıyorum..
Bloğuna neden bu ismi verdin?
valla çok güzel isim bulan arkadaşlar var fakat bu konuda çok yaratıcı değilim.. gıpta ediyorum bazı arkdaşların blog isimlerine... benim oglumun adı akın olduğu için ona ait olana akinkoc dedim sonra baktım bazen konuşacak çok şey oluyor ama çocuğumun boloğunu zaptediyorum o zaman da ilk önce baharistan diyecektim başkasına ait varmış ben de en çok yaptığım şey şu ara annelik ve bu durumu seviyorum o zaman da baharanne koymaya karar verdim.. ama şöyle kelime oyunlu birşleyler de koymak isterdim...
Bloguna yazarken star tribiyle olmazsa olmaz dediğin şeyler var mı?
genellikle gece yazıyorum geç sattlerde her taraf sessizleşmişken.. o zaman kafamı daha iyi topluyorum.. yazarken çay yada milkanın çikolatalı cappucinosunu içmeyi seviyorum..

En son satın aldığın garip şey nedir
en son aldığım ilginç şey... bi sürü şey alıyorum düşüneyim biraz....
kendime değil ama akın'a çılgın gibi dönüp şarkı söyleyen bir tren seti aldım o kadar hızlı ve çılgın dönüyor ki başımız dönüyor..

Şeker gibi olduğun anlar?
çocuğumun uyuduğu evimin temiz derli toplu olduğu bir çaydanlık çayımla bilgisayarın başında anne bloglarını okuduğum yada çok istediğim bir kitabı okudum zamanlar... haa bir de lost izlediğim zamanlar aynı şartlar sağlanmışsa tabi..

Arkadaşım, artık sormayın dediğin şeyler
kilo ve benzeri sorular.... tek canımı sıkan o...

Aynaya bakınca gördüğün?

benim o... kendini seven... kendiyle barışık bu ara kafası karışık.. ama mutlu..

Kendini okutan blog dediğin?
kendimden birşeyler bulabildiğim... sıcak samimim olan...

Bu blog sahibi-sahibesiyle karşılaşabileceğin yerler?
şu zamana kadar istanbulda cankurtaran öğretmen evi... ataköy röne park... parklar bahçeler..şu zamandan sonra safranbolu bağ evleri yeşil olan her yer... cimbek cafe... safranbolunun her köşesi...(beklerim)

ben de....
naze yi (a.)
kızılpembeler
lena
gamzeli anne
yeşim i mimliyorum....

20 Ekim 2009 Salı

h1n1

kaç gündür gruplarda aynı konu tartışılıyor herkes bir yerlerden bulduğu haberleri birbirine yolluyor beynim durdu... domuz gribi aşısı yapılmalı mı yapılmamalı mı?? muamma... oğluşuma yaptırmama taraftarıyım ama diyabet hastası(tip 1) yeğenim konusunda da tedirginim doğrusu...okulda bugün öğrencilerime bundan bahsettim ellerinizi yıkayın insanlarla çok öpüşüp koklaşmayın hacıdan gelenlere 2 hafta yaklaşmayın.. halbuki hacdan gelenlere gitmek pek keyiflidir ben çocukken renkli renkli taşları olan yüzüklerim vardı hacı teyzelerin verdiği onları taaaaa oralardan getirdiklerini sanıyordum ta ki hac malzemesi satan o renk cümbüşü dükkanı görene dek..çocukarlara öyle dedim ama dedesi ninesi gidecek olanlarda var onlara bulaşırsa onlardan diğer öğrencilere zincirleme herkes birbirine ..eyvah bunu düşünmek istemiyorum... kış kış grip kış kış... yallah grip yalla...

bugün spora başlamamın 2.günü.. peltim çıktı yaptığım fazla birşey de yok ama koca göbek zorluyor insanı tabi.. ve bilimum fazlalıklar... oğlum tam 1.5 saattir baby tv ve benzerlerini izliyor buna nasıl izin verebildim bilmiyorum o kadr yorulmuşum ki sadece ne izlediğini kontrol edebiliyorum.. bu günlük böyle olsun mu acabaaaaaaaaa?

bugün salı.. perşembe yola çıkıp evimize gitmeyi planlıyoruz ama eşim haftaya 29 ekimde gelin isterseniz cumhuriyet kutlamalarına katılırız üst üste 4 gün aralıklarla gidip gelmek yorucu olur dedi.. asıl yorucu olan belirsizlik... son 1 yıl istanbulu terk edip etmemek kararı ile geçti sonra karar verip benim tayin istememle devam etti sonra benim önce gelip ailemin yanına kuş gibi sığınmamla...şimdide ocak ayına kadar eşimin işlerini yoluna koyup buraya iş yeri kurması durumu... bir de sonrası var ki o daha fena... hadi ben buradayım buralıyım.. öğretmenim okul her yerde okul.. h. buraya alışıp işlerini yoluna koyabilecek mi.. doğal gaz için gözünü buraya dikmiş bir sürü firma varmış.. bbir sağ yumruk.. bir sol ... bir kroşe -ki bunun ne olduğunu bilmiyorum salladım...
eee bahar hanım işte böyle hayat böyle demek ki..
bu arada dün taaaaa ilkokul arkadaşımı gördüm kocaman bir adam resmen... ben onu en son yıllar önce sümüklü bir çocukken hatırlıyorum o kocaman adam gibi görünüyorsa ben de dışardan demek ki kocaman bir kadın gibi görünüyorum diye düşünüp üzüldüm... insan neden kendini hep küçük sanar...

daldan dala atlıyorum bitiriyorum bu yazıyı hoşçakalınız...

19 Ekim 2009 Pazartesi

safranbolu

geçen gün safranboludai okuluma gittim ders programımda sorun olunca ders yapamadım saab saat 8:30 eve dönsem amannnnnnnnn dedim bir saat de kendin için birşey yap... direksiyonu çevirdim safranbolu köy içine.. köyiçi dediğime bakmayın eskiden köymüş şimdi yine o bakirliğini koruyor ama yeşillikler arasında tek tip evler var.... sabahın körü hava püfür püfür mis gibi..ağzım kulaklarımda istanbulda olsa şöyle bir yere gelmek en az 1 saat direksiyon sallamak demek... bir de dünya kadar para... kavaklar kahvesinde bir çsy içeyim dedim karga botunu giymeden haliyle açılmamış... sonra cimbek e gittim orası da kapalı... ses yok yemyeşil bir görseniz o anki mutluluğumu... yola 2 tane anne gördüm yanlarında çocukları ile okula gidiyordu..anlattım dedım istanbul beni yedi bitirdi bana şöyle bir bardak çay içeceğim havadar bir bahçe söyleyin ban bulamadım dedim... hemen gel bize dedi anne.. ben sana bahçeye kahvaltı hazırlarım bir de çay demlerim... biliyorum ki çok içten ve biliyorum ki başıma hiç bir iş gelmez beni uyutup organlarımı satmazlar tecavüz etmezler yada ne bileyim başka kötü bir durum..ama okula gitmeleri geliyordu bir de beni dert etmesinler dedim.. (burada bütün çocuklar okula yürüyerek gidip geliyorlar çıkışta da anneler beklemiyor biliyor ki çocuğu eve sağ salim gelecek..)neyse teşekkür edip ahhhh ah dedim yaşasın işte budur... sonra başka sokaklara girdim köyiçinde... bir bina gördüm büyükçe... asmazlar bağevi... (http://www.asmazlarbagevi.com) bahçeye ricam üzerine masayı koydular mis gibi tavşan kanı çay ve bir dilim safranblu suböreği... sanki zaman durdu... 4 yıldr ne kadar yıprandığımı düşündüm..eşimin gelişi ile ilgili hayaller kurdum....arkadaşlarımı düşündüm... hataa a.ya mesaj atıp tekrar gel burAya taşın yada nazeyi yolla bana yazları çocuğuma ben bakarım dedim...ankaradaki arkadaşım e. yi aradım... oğlu can a her zaman olduğu gibi şarkı söyledim.. küçük yeni doğan bebeğinin sesini duyunca resmen hormonlarım çalıştı...nerdeyse bir anda süt verecek kıvama geldim... nazik işletme müdürü ve çalışanlar ben bahçede oturduğum sürece beni hiç rahatsız etmedii.. sakin huzurlu bir zaman geçirdim.. şimdi anlatırken bile o anı hissediyorum sanki.

7 Ekim 2009 Çarşamba

şaşkın

insan kötüye de iyiyie de çabuk alışıyor.istanbulda çalıştığım okulda her türlü kriminal öğrenci vaka ve durum vardı.. birbirini döven kesenler öğrenciler gasp edenler ilaç hap eroin bally kullananlar birbirini kesen veliler evden kaçıp sokaklarda yaşayanlar.. ne bileyim daha neler neler.. sonra birden buraya düşünce (karabük) şaşırıyorum herkes bu kadar iyi niyetli, temiz duygular çocuklar özgüvenli çalışkan güvenilir... zaten karabükten bir giden pişman bir de gidemeyen.. çocukluğumun geçtiği her köşe aynı.. eksiklikleri de var olmaz mı ama burası o kadar sakin ki herşey o kadar kolay ki birden kendimi tepeden bir yerlerden fırlatılmış gibi hissediyorum.. bu durum daha ne kadar devam eder bilemiyorum.. bu bendeki şaşkınlık yani.. sonra orada kalan canım arkadaşlarımı düşünüyorum.. okulda ne kadar debelendiklerini yorulduklarını..vicdanım sızlıyor..arkadaşım A. ya dedim ki al nazeyi al kocanı gel buraya yerleş 5 senede evini alırsın çocuğunu büyütürsün.. o kömür kokulu yere gelemem diyor...benim üzüldüğüm orada gözgöze bakamıyor bile bir sürü çocuk.. göz teması iletişimi sıfır.. bu çocukları döve döve bir tatlı sözden eksik yetiştiren veliler de ayrı bir toplum gerçeğini oluşturuyor.. o çocuklar da yarın büyüyüp genç toplumu oluşturacak.. ne olacak böyle kaçıp gitmek buralara daha az sıkıntı olan yere yerleşmek çözüm değil ki...
okula ulaşım bir tanesine yürüyerek 2 dakika.. diğeri arabayla 7 8 dakika yürüyerek 15 ile 20 dakika arası.. güzel sanatlara kendi arabamla gidiyorum orası bıraz sapa kalıyor tabi istanbula göre çok yakın :) eşim geldiğinde evim olduğunda daha farklı olacak herşey.. bakaım h. buraya alışabilecek mi?